Homeros, M.Ö 8. yüzyılın sakin bir akşamında Ege kıyılarında, zeytin ağaçlarının gölgesinde yürüyordu. Güneş batıya doğru alçalırken, sarı ve turuncu ışıklar ağaçların yaprakları arasında dans ediyordu. Homeros, bu kadim ağaçların arasında, bir tanesinin altında durdu. Bu ağaç, diğerlerinden daha yaşlı, daha görkemliydi. Gövdesi derin yarıklarla dolu, dalları ise gökyüzüne doğru uzanan güçlü kollar gibi açılmıştı. Homeros, bu ağacın köklerinin ne kadar derine indiğini, kaç yüzyıl boyunca rüzgara, güneşe ve yağmura direnmiş olduğunu düşündü.
Yaşlı bilge, zeytin ağacının gövdesine dokunarak ağacın pürüzlü kabuklarını hissetti. Parmakları, ağacın sert yüzeyinde gezinirken, birdenbire bir fısıltı duydu. Bu fısıltı, rüzgarın yapraklar arasında yarattığı sıradan bir hışırtı değildi. Homeros, derinlerde bir yerden, kadim ve bilge bir sesin ona seslendiğini hissetti. Başını kaldırıp ağacın dallarına baktığında, zeytin ağacı ona hitap etti.
“Herkese aitim ve kimseye ait değilim,” dedi ağaç, sanki binlerce yılın bilgeliğiyle konuşuyordu. “Siz gelmeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım.”
Homeros, bu kelimelerin derin anlamını kavrayarak, ağacın ne kadar uzun zamandır bu topraklarda olduğunu anladı. Bu zeytin ağacı, insanlığın ötesindeydi; krallar, kraliçeler, savaşçılar ve köylüler gelip geçmişti ama ağaç hep burada kalmıştı. Zeytin ağacı, tanrılar zamanında büyümeye başlamış, efsanelerin ve savaşların sessiz tanığı olmuştu. Homeros, ağacın kökleri kadar derin bir bilgelik taşıdığını hissetti.
Ağacın bu sözleri, Homeros’un yüreğinde bir yankı uyandırdı. İnsanlar dünyada sadece kısa bir süreliğine var oluyorlardı; geldiklerinde ellerine bir şeyler alıyor, gittiklerinde geriye bir şeyler bırakıyordu. Ama zeytin ağacı, kökleriyle toprağa sıkıca sarılarak, insanların gelip geçici dünyasında sonsuzluğun bir simgesi olarak duruyordu. Homeros, bu anın büyüsüne kapıldı; zeytin ağacı ona yalnızca bir bitki değil, bir zaman yolcusu gibi görünüyordu.
Homeros, ağacın bu bilgece sözlerini derinlemesine düşünerek oradan ayrıldı. Zeytin ağacının ölümsüzlüğü ve bilgeliği, Homeros’un destanlarında kendine bir yol bulacaktı. Zeytin ağacı, Homeros'un zihninde yaşayan bir ilham kaynağı oldu; insanın doğa karşısındaki kırılganlığını ve doğanın kalıcılığını anlatan bir sembol olarak onun eserlerinde yer aldı.
Ve böylece, Homeros’un zeytin ağacının altında geçirdiği bu an, sonsuzluk ve bilgelik arayışının bir parçası oldu. Zeytin ağacının sessiz fısıltısı, Homeros’un kaleminde bir ölümsüzlük şarkısına dönüştü; ne zaman biri Homeros’un destanlarını okusa, zeytin ağacının o kadim sesi de duyulmaya devam etti.
Web sitesi trafiğini analiz etmek ve web sitesi deneyiminizi optimize etmek amacıyla çerezler kullanıyoruz. Çerez kullanımımızı kabul ettiğinizde, verileriniz tüm diğer kullanıcı verileriyle birlikte derlenir.